12 Mart 2017 Pazar

İstanbul'lu Teyze ve Kado - 13/03/2017


Annem yiğit bir kadındı.
Hayata öfkeli bakan, sevincini hiç belli etmeyen ve hatta hiç ağlamayan biriydi..
Ön yargıyla hareket eder. İnsanları doğulu ve batılı diye ikiye ayırırdı...
Tanıştığı kimselere 'Ke oğul nerelisen' sorusunu hiç ihmal etmezdi..Koyu esmer olanlar, onun en sevdikleriydi...Kürt olma ihtimali fazlaydı çünkü..
'Biri soruya Afyon'luyum teyze' dese, biraz duraklar...'He oğlum onlar da insan' cümlesini kerhen yapıştırırdı...
Tahmininde yanılmasının ifadesi de ağzını burnunu eğmesiydi.
Mahallede iki kişiyi çok severdi...
Biri İstabul'lu teyze, biri de Makbule Ablaydı..
Nereden o mahalleye düşmüştü İstanbul hanımefendisi kadın kimse bilmezdi...Sorsa da cevap alamazdı..Durgunlaşır, eliyle boş ver der gibi bir hareketle konuşmayı sonlandırırdı..Gözlerini buğulandığını bir çok defa görmüştüm...
Ud çalar, resim yapardı...
Sigaranın yaptığı tahribatla, söyledikleri fazla cazip gelmezdi bize..
Kızdığında farklı bir dilde bağırır, sanırım küfür ederdi.
Bu gün bu hatıralarımda gezinirken aklıma düşen şey, onun bir Ermeni veya Rum kadını olabileceğiydi...
Hiç geleni gideni olmazdı...Neyle geçinirdi hiç bilmezdik...Evinde de her şey vardı....Gecekonduda yaşamasına akıl sır erdiremezdik..Belki bir saklanmaydı onun için..Bilemezdik..
Makbule Abla sarışın, çok güzel bir kadındı...Kocası Selahattin Ast subaydı. Siirt'liydi.. Mahallenin koruyucusuydu...Evlerini önündeki bir seküye oturur, gelip geçenleri izler, çirkin bir bakış görürse mahalle kadınlarına, anında saldırırdı...Bileği kuvvetli, yakışıklı, hepimizin idolü biriydi.
Annemi çok severdi..Annem de onu...Öyle ya...Kadınlarda Kürt Kado, erkeklerde Selahattin mahallenin iki kabadayısıydı.. Birazda hemşeriliğin etkisi vardı bu sevginin oluşmasında..
Hoşlanmadığı komşu kadınlara isimler takmıştı kendince...
Çilburuş, Kuru karı,Şıkşık Behiye, Deli Hidayet, Çılbır Nalan, Dodik Münevver, Koca kafa Müzeyyen bunlardan bazılarıydı.
Nadiren görüşürdü bunlarla, bayramdan bayrama ve yahut bir hastalık hali ancak buna el verirdi..
Onurlu bir kadındı annem..
Acıktığımızda değişmez ara yemeğimiz, sokaktan istediğimizde de verdiği 'Sana Yağı' sürülmüş ekmek dilimleriydi...
Kasap dükkanını, eti, 1960 yılına kadar hiç hatırlamıyorum..
Belki de silinmiş hatıralarımdan, azlığından ötürü...
Kimsenin verdiği bir şeyi giydirmezdi bize..İlk okulda verilen Amerikan yardımı kıyafetleri eve götürdüğümde sokağa fırlatmıştı..
Ceket ve gömlek yakaları ters yüz edilir, uzunca bir süre daha kullanılırdı..Tek mahsuru ceketi solunda olan cep ve düğmeler ters tarafa gelirdi... Fark edenler için bir gülme konusuydu..
Misafir gittiğimiz yerde asla açız diyemezdik.Desek eve döndüğümüzde bir ton sopa yerdik...İşte o zaman annem bir Nazi Kapo'su olurdu...Acımasız ve zalim... Çoğu kez haklıydı üstelik..Evden çıkarken bir şeyler yedirirdi, orada istemeyelim diye...Çocukluk işte...
İşte içimde yer eden, küçük bir yara haline gelen bir olay var ki...Unutulmaz..
Bir öğlen vakti Makbule Ablalardayız...Kızları Oya ve küçüğü Ayla'ya tavada köfte ve biftek kızartmış.Bana ve kız kardeşime de yedirmek istedi..
-Onların karnı tok dedi annem...
Uzatılan ekmek arası köfte, kadının elinde kaldı..
Bizim de gözlerimizde..
Çok ısrar etti kadıncağız. İzin vermedi Kürt Kado.. Yani annem..
Erkek çocuğudur bir yeri şişer dedi. Makbule Abla..Zorla...
Birer lokma sokuşturdu ağzımıza..
Altmış yıl oldu bu olay...
Hayatımda ne etler, ne kebaplar yedim haddi hesabı yok...
Yalnız onun lezzeti kaldı damağımızda...
Annemi bu hikayeyle bir kez daha rahmetle anıyorum..
Keşke yaşasaydı..
Kuru ekmek koysaydı her daim önümüze...
13/03/2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder