13 Mayıs 2017 Cumartesi

Deli Hidayet...

Gecenin bu ilerlemiş saatinde, uyku tutmuyor beni. Alıp götürüyor yine çocukluğuma.
Ve önümden geçiyor birer birer hatıralar. Kimine gülüyorum. Kimi hüzünlendiriyor yine.Bir koşu Altındağ'a çıkıyorum. Önce Taş Ocaklarını görüyorum tüm haşmetiyle. Sonra ağır adımlarla Atıf Bey'deki evimize geliyorum. Çevreye bir göz attığımda. Ayaşlıların evini, yanında İlk okul arkadaşım Abdülkadir'lerin oturduğu yıkıldı yıkılacak gibi duran evleri ve Hidayet Teyzelerin oturduğu ,sıralı bir çok evin bulunduğu geniş bir avlu...
Deli Hidayet bu hikayenin kahramanı olmaya hak kazandı bu gece..
Tokat'ın Reşadiye İlçesinden kopup gelmişler Ankara'ya. Bizden çok önceleri..Yoksullukla üç çocuk büyütmüşler..Sevinç en büyükleri. Sonra oğulları Behiç ve küçük kızları Sevil.. Tabi bunların hepsi yetişkin.
Sevinç Ablanın kafası sola eğik. Doğuştan bir boyun derdinden. Behiç üniversite mezunu maliyede çalışıyor. Sevil Abla içlerinde en güzelleri..
Babaları Kasım Amca az konuşan, herkese sevgiyle bakan, devamlı takım elbise giyen ve kravatlı bir klasik memur tipinde biri..
Hidayet Teyze veya annemin çok sık söylediği şekliyle 'Deli Hidayet' kavruk, kısa boylu, karga burunlu, çok esmer bir kadın.
Her ne hikmetse baharda sular coşunca bunun deliliği tavan yapıyor. Aynı şeyi Bitlis'te de görmüştüm. Dayımın gittiği berber Metin Deredeki sular yükseldiğinde çıldıracak hale geliyordu..Sebebi nedir tarafımdan bilinmez.
Annem bazen yapamadığım derslerim için yollardı onlara beni.. Behiç hiç oralı olmaz, Sevinç genellikle yorgun olur. İş sevecen bakışlı Sevil'e kalırdı. Hiç üşenmezdi..Ders bitiminde kapıya kadar gelir. Küçük bir öpücük kondurarak beni evime gönderirdi..
Çocukluğumda camiye çok götürürlerdi. Özellikle Ramazan ayında camileri dolaşır, nerede çok sevap varsa ! oralarda teravih namazı kılardık. Gitmemiz için öyle kandırırlardı bizi..Arkamızdan ''Aman ayakkabılarınıza sahip çıkın çalarlar' diye de tembih ederlerdi.
İşte bu cami dolaşmalarımızın birinde Hacı Bayram Camiindeyiz.
Üst kat kadınlara ayrılmış. Fakat yarısı perdeyle bölünerek erkeklerin bir kısmını da alacak şekilde düzenlenmiş. Ramazanda erkek sayısının fazlalığından.
O zamanlar dindar insanlar pek sevimli, saygılı, sevgiyle bakan, bir birini kırmamaya dikkat eden, merhametli ve hatta çok yardım sever insanlar topluluğuydu..
Ben yukarı kattayım. Sağda büyük bir perdeyle kapatılmış bölüm var. Kadınlar orada..
Teravih başladı. Hoca 'Allahû Ekber' dedi. Milletten aynı tekbir sesi geldi. Arkadan bana yabancı gelmeyen bir kadın sesi ''Babanızın ağzına sıçayım' diye bağırdı. Namaz yoğun gülmeler arasında bozuldu. Biz çocukların kahkahası hele hiç bitmiyor. Hoca ve müezzin gelip müdahale ettiler. Kolundan tutup Allah'ın evinden de atamıyorlar. Dedim ya o zamanlar din farklı konumda..Bir daha bağırmayacağım sözü üzerine tekrar namaz kıldırmak üzere geri gittiler.
Hoca 'Allahû Ekber' der demez, arkadan aynı ses ''Babanızın ağzına sıçayım diye tekrar bağırdı.
Cami içinde bir kahkaha tufanıdır gidiyor.. Herkesin sinirleri boşaldı. Gülme krizine girdi millet
Baktım Hidayet Teyze..
Yanına kadar gittim. Gözleri pörtlemiş, beni hiç tanımadı.
Bu sahne en az dört defa tekrarlandı.
Söz veriyor.
Namaz başlıyor.
Arkasından ''babanızın ağzına sıçayım''lafı çınlıyor cami içinde. Namazı bırakan gülmekten yerlere yatıyor. Katılanlar oluyor.
İşte Deli Hidayet o gün Türkiye tarihinde bir ilke de imza atmış oluyordu..İlk defa bir camide o gün teravih namazı kılınamıyordu..
Bizde sevaptan nasiplenemiyor, fakat gülmekten nasibimizi çok fazla alıyorduk
Nurlar içinde yat sen..Deli Hidayet Teyze..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder