13 Mayıs 2017 Cumartesi

İSHAL..

Topal Kerimo'yu hatırlarsınız. Hani hırsızın protez bacağını çaldığı adam. Ağabeyi babamın eniştesiydi. Babamın halası Zekiye'nin kocası. 1950 yılında Ankara'ya geldiğimizde Hacettepe'deki evlerinde bir ay kadar bizi misafir etmişlerdi. Gerçi Zekiye Hala yıllar önce ölmüş, Abdülhakim'in enişteliği hala sürüyordu. Oysa ki Siirt'li bir kadınla evlenmişti.. Kadın da konuksever, iyilik timsali biriydi.
Abdülhakim Bitliste yaşadığı yıllarda katırcıymış. Çok kuvvetli bir adamdı. Zaten iki metrenin üzerinde boyu, ve çok iri vücuduyla devasa bir heykel görünümündeydi. Seksen kiloluk 'Deve Telislerini' tek başına kaldırıp, katıra yüklemesi başlı başına adamın hakkında verilecek en iyi bilgiydi.
Kendisi anlatmıştı: Bir gün Duhan civarında o dönemin en ünlü eşkiyası Davazo buna bir kayanın başından seslenir.
'Abdülhakim gel yemek hazır der. Katırlarını bir yere bağlar ve yukarıya çıkar. Yemek bir lengeri pilav ve üstünde otuz kadar kızarmış kekliktir. Tümünü ikimiz yedik demişti. Başka bir gün de kızarmış bir koyunu yemişler ikisi. Yemin ederek anlatıyordu.
Öldüğü zaman Keçiören'de bize yakın oturuyorlardı. Tabuta sığmamış, arka kapak yerinden sökülmüş, ayakları boşlukta götürmüşlerdi.
Çocuktuk heybetinden korkardık onun. O otururken insanlar ayakta ise, hemen hemen aynı boyda görünürlerdi.
Bu karı kocanın Ankara'da başlarına gelen bir olay hikayenin ana konusudur.
Kızılay'dan Keçiören otobüsüne binerek evlerine giderlerken, Ulus civarında karınları burulur. Barsaklarında hareketlenme başlar. Bir karın ağrısı tutar bunları. Daha Dışkapı durağına gelmeden ikisi birden altlarına sıçarlar.
Otobüs durur. Millet kokudan kendilerini dışarı atar. Bu inanılmaz koku etrafı sarar. Kimse bunlara yanaşmaz. Bunlarda oturdukları yerden o utançla kalkmazlar. Oturdukları bölüm bok içindedir.
Şoför EGO'yu arar amirlerine durumu anlatır.. Başka bir otobüs tahsis edilir yolculara.
Bunlar hala otobüste kıvranarak, sıçmaktadırlar.
Biri akıl eder ambulans çağırırlar..
Ambulans gelir ama kokudan yanlarına gitmek mümkün değildir..
Büyük naylonlar bulunur. Bunları adeta paket yaparlar, ve ambulansın arkasına yatırırlar. Yolda giderlerken ambulans kaza yapar Bent Deresi civarında.. Şoför ve hemşire hafif yaralanır. Şoför ifadesinde, midesinin bulandığını, başının döndüğünü söyler..
Yeni gelen ambulansa aktarırlar bunları. Koku şiddetini giderek artırmaktadır.
Numune Hastanesine geldiklerinde, acilde bekleyen hastalar ve yakınları kaçacak delik ararlar.
Yatırırlar bunları..Tüm personel maskelidir artık.
Bir hafta kalırlar hastanede.. Dünya kadar serum ve ilaç verilir bunlara..
Neyse düzelirler..Taburcu edildiklerinde geçmiş olsuna gittik ailece.
Bu olayı kendileri anlattılar.. Gülüyorlardı .
Hem de ne gülme...
Babam niye anlatıyorsun enişte, kim duyacak ki dediğinde
Cevabı bir Bitlis deyimiyle
Ke oğul bizim osuruğumuz seslidir. Merak etme yakında bunu ta Bitlis'ten duyarlar
Yani dedikodusu çabuk yayılır demek istemişti.
Rahmet olsun ikisine de..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder