Evvelsi gün
Kardeşim Erol akşam yemeğine çağırdı. Hazırlanıp metroya doğru yürümeye başladım. Hava aniden bozdu, inanılmaz bir yağmur boşaldı Ankara'ya.. Bir hayli ıslanarak bir çardağın altına sığındım. İki yaşlı kadın oturuyordu. İzin isteyerek, ben de bir kenara iliştim. Yüksek sesle konuşuyorlar. Umursamıyorlar beni. Sanki kırk yıllık tanıdıklarıydım..
Biri seksen yaş civarında. Modern giyimli. Saçını toplayıp file geçirmiş. Eflatun rengin ilk bakışta kendini öne çıkardığı, bir de fular takmış. Hoş, zarif bir kadın.
Diğeri yaşça daha küçük, çok hoş gülüşlü, dişleri pırıl pırıl, güzel bir baş örtüsü takmış bir kadın..Birazda kilolu.. Metro ile Kızılay'a gideceklermiş. Hiç bilmiyorlar Eryaman'ı bana bir kurtarıcı gibi bakıyorlar. O tarafa gideceğimi söylüyorum. Rahatlıyorlar.. Yağmur tüm şiddetiyle devam ediyor. Gitmemize imkan vermiyor.
Yaşlı olan ''Üç çocuğum var. Üçü de erkek, meslek sahibi'' ''Eşim on yıl önce öldü. Dış işlerinden emekliydi, ondan aldığım emekli maaşım var'' diyor.'' Lakin çok ıstırap çektiğim günler oluyor, çaresiz ve terk edilmiş gibi hissediyorum kendimi'' diyor..
Diğer kadın nedenini soruyor.
''Üç ayda bir aldığım maaşa karşılık bakıyorlar bana. Kim üç ay bakarsa onlar alıyor maaşımı. Sonra sırayla diğerlerinin yanına gidiyorum'' diyor.. İçim acıyor. Dehşet içinde dinliyorum...Konuşmaya dilim varmıyor..
Ve ilginç bir şey söylüyor..
''Bir anne, baba yüz çocuğu olsa bakar da, yüz çocuk bir anne veya babaya bakmaz'' diyerek kestirip atıyor..
Bu kesin yargı onun çektiklerinin bir yansıması, diyorum içimden..Yoksa ne çocuklar tanırım, anne ve babalarını yere göğe sığdıramazlar...
Diğerini iki çocuğu varmış. Bir kız bir oğlan..
''Kızımın yanında kalıyordum yıllardır, Çocuklarına bakıyordum. Çocuklar büyüdüler..Artık bakılacak durumları kalmayınca, evde bir fazlalık olduğumu hissettiriyor damadım''diyerek, Ağlamaya başlıyor..
''Geçen gün kızımla tartışıyorlardı. Kulak misafiri oldum. Damat ille bir Huzur Evine bırakılmamı istiyordu. Kızımın itirazlarına rağmen, hiç geri adım atmıyordu. Bir kaç gün geçsin bu teklifi kendim yapacağım, aile saadetleri bozulmasın diye'' Diyor.
''O yıllardır bakıp büyüttüğüm torunlarım bile hiç tepki vermiyorlar En çok ona kahırlanıyorum'' diyor.
''Oğlum da hele hiç hayır yok''. Diyor. Devam ediyor ağlamaya...
Orada iyi bakarlar mı Abla diyor diğerine ,sesindeki korkuyla......Hiç sesi çıkmıyor Ablanın... Söyleyecek laf bulamıyor belki de...
Yağmur taneleri tek tük atmaya başlıyor. Kesildi sayılır artık. Havada hoş bir toprak kokusu.. Geride kalan... Kalkıp metroya yürüyoruz birlikte..
Bindikten sonra her durakta telaşa kapılıyorlar bu defa.... Nerede ineceklerini bilmediklerinden.
Bakın ''Herkesin treni boşalttığında ineceksiniz, karşı perondaki trene bineceksiniz. Ve herkesin treni boşalttığında tekrar ineceksiniz. İşte orası Kızılaydır diyorum....
Yolculardan bir kadın.. İşte bu kadar güzel tarif edilir diyor, yanındakilere...
Batı Kent'te indiğimizde.. Karşı trene bineceklerini söylüyorum tekrar...
Ve yol arkadaşlığımız sona eriyor..
Geride ben tek kalıyorum...
İçimde biriken hüzünle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder