AVM yi dolaştığımın üçüncü günü, yanıma gelen bir özel güvenlikçi o çocuğu mu arıyorsun amca diye seslendi..
-Nasıl anladın dedim.
-O gün yemek katında olayı izlemiştim uzaktan. Çok duygulanmıştım. Siz gittikten sonra epey konuşmalar oldu hakkınızda...Yemek yiyenler sanki kırk yıllık ahbap gibi bahsettiler sizden dedi
Biraz evvel dışarı çıktığını gördüm çocuğun dedi.
Adını sordum. Mustafa olduğunu söyledi..Tıknaz, güçlü, kuvvetli bir genç..yanaklarından kan fışkırıyor. Sevimli bir de gülüşü var.
Bak Mustafa , memleket çok bozuldu, yanlış anlaşılmalar olabilir hakkımda. Küçük bir çocuğun peşinde neden gezdiğimi merak edip, dedikodu çıkarabilirler..Tanık sensin ha dedim..Merak etme, hepimiz yanındayız dedi..Vedalaştık, dışarı çıktım.
AVM nin arka tarafında bir duvara sırtını vermiş oturuyordu..Elinde eski iki gözlü bir sefer tası ve oyuncak bir telefon vardı..Zilini çaldırıyordu telefonun...Zevkleniyordu..
-Ali Rıza diye seslenince, yerinden fırladı koşarak geldi. Elimi öptü..Ailesinden şark terbiyesi aldığı belliydi. Yanaklarını okşadım. Evdekileri sordum...Annesinin daha iyi olduğunu, babasının bir süre daha Digor'da kalacağını, .Ablasının da bir markette işe başladığını sevinerek söyledi..
Pantolonunun yırtıldığını ve dizinde kabuklanmaya başlamış bir yara gördüm..Bu nasıl oldu dedim..
O gün annemlere pide götürürken, koşuyordum düştüm dedi.
Önemli değil geçer , 'Yaralar kabuklanır geçer de, acılar kabuk tutmaz' dedim...Boş boş baktı. Bir şey anlamadığı belliydi..
Uzaktaki gecekonduları gösterdi..Bir kaçı beyaz, diğerleri kerpiç renginde küçük bir mahalleydi. Ağaçların arasından bir patika yolla gidiliyordu...Ali Rıza orayı çok sevdiğini söyledi..Mutlu görünüyordu..
Ayakkabısının burnu açılmış, kirden kararmış baş parmağı dışarı çıkmış bir haldeydi...Benim küçüklüğümü sırtlanmıştı sanki...Kendimi görüyordum onda..Bir garip hüzün çökmüştü üstüme.Aman vermiyordu..
Sefer tasını yemek katında Mehmet Amca verdi. Öğlen servisi bitince gel, eve iki kap yemek götür dediğini söyledi. Sevindim...
Karnı açmış.
En çok ne yemek istersin dedim..
Annem her gün okula giderken ekmeğin arasına peynir koyup veriyor. Çocuklar kantinden sucuklu tost yiyorlar.. Ben hiç yemedim diye cevap verdi..
O çok kolay dedim..Yemek katına çıkıp, ona iki tane tost söyledim. Onunla kola iyi gider Ali Rıza dedim. Kafasını salladı..Özlemini gideriyordu.. Mutluydu..Emindim.
Katta Mehmet Sait Beyle tanıştım.
Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesindenmiş. Dindar, temiz yüzlü bir adam..Çerkez..
Onun da hayatı yoksullukla geçmiş..O yüzden Ali Rıza'ya farklı bakıyor..
Sefer tasını lokantaya bırakıp, ayrıldık..Sonra gidip yemeği alacak Ali Rıza..
Sıradan, pahalı olmayan bir mağaza önünde durduk.
Gözü vitrine takıldı..Masum bir şekilde seyrediyor..
Ayakkabısı delik, pantolon yırtık. İçime verdi...Dertlendim..
Ani bir kararla elini tuttuğum gibi içeri daldık.
Kızlardan birine sahibini sordum. İlerde oturan birini gösterdiler.
Bir yere oturttum Ali Rıza'yı.Beni bekle dedim. Adamın yanına gittim..Durumu anlattım..Sizden bedava bir şey istemiyorum..Yalnız mümkünse yardımcı olun dedim.
Yerinden kalktı. Birlikte Ali Rıza'nın yanına geldik..Başını okşadı çocuğun. Sevgiyle baktığını gözledim adamın..
Bir ayakkabı, bir pantolon bir tişört ve iki çorap aldık..
Adamcağız %25 indirim yaptı.
Kart çektirdim. Teşekkür edip ayrıldık.
Bunları sakın kaybetme, yemeğini aldıktan sonra doğru eve git. Sen bundan sonra benim torunumsun dedim. Bir de Emir var . Yakında tanışırsınız..Aynı yaşlardasınız dedim..
Kucakladı beni..Elimi öpmeye çalıştı, öptürmedim..
Gözleri dolu dolu olmuştu...
Mutluluktan mıydı diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.
Hem çocukluğum geri dönmüştü..
Hem de bir torun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder