13 Mayıs 2017 Cumartesi

Poşetteki kırıntılar..

Yuvarlanan topu elleriyle tutuyor çocuk...On yaşlarında, sevimli, kara gözlü, bir fukara çocuğu.
- Elini sürme Allah'ın belası diye bağırıyor kadın.
-Bir şey yapmadım ki, diyor, sadece tuttum..
-Pis ellerinle neden dokunuyorsun diyor. Çantasından çıkardığı ıslak mendille topu uzun uzun siliyor...
Büyük bir suç işlemiş gibi kenara çekiliyor çocuk.. Gözleri dolu dolu, etrafındaki insanları süzüyor...Bir yardıma gelen olur mu diye düşünüyor sanki...
Bir sessizlik oluyor AVM nin yemek katında..Çocuğuyla uzaklaşan,kadının yüksek topuklarının sesi duyuluyor...Sanki bir küfür gibi geliyor hepimize...
Yalnız oturan çok şık biriyle göz göze geliyoruz. Dudaklarında acı bir tebessüm görüyorum..
-Canınız çok sıkıldı oturmaz mısınız diyor...Masasına ilişiyorum.
-Müsaade ederseniz, bu zavallı çocuğu da alalım diyorum.Memnuniyetle diye cevap veriyor..
Çağırıyorum çocuğu..
Sütuna dayadığı bir poşeti alıyor. Ürkek adımlarla gelip oturuyor.
Adı Ali Rıza..
Ankara'da doğmuş.Bir gecekonduda yaşıyorlarmış..
Babası, ninesinin ölmesi nedeniyle Digor'a gitmiş. Kars'ın kazası...Yanılmıyorsam anlamı iki mezarlık..Bir zamanlar .Müslüman ve Hristiyanların bir arada mutlu yaşadığı,sadece mezarlıklarının ayrı olduğu şirin bir ilçe..
Sabahları okula gidiyormuş...
Elindeki poşeti merak ettim. Gösterdi..
Yemek yiyenlerin tabaklarında bıraktığı artıkları doldurmuş..Turşu bile var..
Bu ne diyorum..Annemle ablama götüreceğim..Annem çok hasta diyor...
Evlere temizliğe gidiyormuş annesi. Hastalanınca ve inşaat işçisi olan baba köyüne gidince aç kaldıklarını söylüyor...
Bir yangın oluyor vücudumda..Kavruluyorum..Soluğum kesiliyor..Çocukluğuma götürüyor beni kurtulamıyorum...
Aç mısın diyoruz...Utana sıkıla evet diyor...
Pide söylüyoruz..
Turgut Bey, yanına davet eden adam, garsona üç tane olsun diyor..
Benim karnım tok diyorum.Gülerek bize değil diyor...Anlıyorum..
Nasıl yiyor bir bilseniz...
-Tatlı da ister misin diyoruz...Kabul etmiyor..Hatta birer parça da siz alın diyor bize..Utanıyoruz..
Turgut Bey bizi masaya sonradan geldiğimizi, davet ettiğini söyleyerek hesabı o ödüyor...
Kalkıyoruz...
Masanın altına koyduğu büyük bir poşette kitaplar görüyorum...Turgut Bey'in çok okuyan biri olduğunu anlıyorum.
Ankara'da avukatlık yapıyormuş..
Geç sorduğum için ben özür diliyorum...
Kapıya çıkıyoruz, çocuğa para vermeye kalkıyoruz..
Asla kabul etmiyor...Veremiyoruz...
Ayrılıyor her on, on beş adımda bir dönüp el sallıyor...
Acelesi olduğu her halinden belli..Uzaklaşınca koşmaya başlıyor..
Belli ki evdeki açlara yetiştirmek için olanca gücünü harcıyor..
Turgut Beye teşekkür ediyorum..
Böyle insanların hala kaldığına da çok seviniyorum.
Her daim var olasın Turgut...
Gönlü zengin, parayı kabul etmeyen Ali Rıza..
Gözlerinden öperim...Beni çocukluğuma götüren sevgili küçük arkadaşım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder