Babamın kendinden küçük ikinci kardeşi Naime..
Genç kızlığında kalça çıkığını fark edemedikleri ve ömrünün sonuna kadar topal yaşayan ve beni ailede en çok seven kadın...
Babam Kasrik'te eğitmen iken hep beraberlermiş. O büyütmüş beni. İlk göz ağrımsın derdi bana..Ruhunu verirdi..
Çocuk sahibi olamaması,,bana beslediği sevgiyi bir kat daha artırmıştı kuşkusuz.
İsmet Paşa semtinde iki göz odalı bir evde oturuyorlardı. Amcam,ninem ve Naime Halam.
1953 yılında amcam evlenince..Artık o evde dört kişinin yaşaması imkansız hale gelmişti..Çözüm aramaya başlanırken, kendinden 35 yaş büyük bir talibi çıktı..Hemen verdiler halamı...
İstemeye geldiklerinde, hangisi olduğunu merak ettiğimden, anneme sorduğumda ön dişlerinden biri kırık olan demişti.. Öyle tanıyabilmiştim eniştemizi...
Kazım Ağa, Balıkçı Kazım veya Kızılbaş Kazım diye tanınıyordu.. Ulus'taki halin kapısında limon ve yumurta tezgahı vardı.. İnanılmaz para kazanıyordu.. Tabi bunu çok sonraları anlayacaktım...Bir de evlat edindiği Necati adında oğlu vardı..
Daha önce bahsettiğimi sandığım hoş bir anı var.. Yeri gelmişken onu da anlatayım.
( Daha nikah olmadan, bizi yemeğe çağırdılar. Bir tepsi baklava yaptırdı bizimkiler. Gittik. Tam kapıda tepsiyi benim elime tutuşturdular. Çıktı Kazım Ağa.. Elimden aldı. Tam gidecekken elime iki gümüş lira koydu...Hiç unutamam.. Büyük para..Yemek sonrası, meyve sepeti geldi ortaya. İçinde ilk defa gördüğüm muz da var. Aldığımla ısırdığım bir oldu.
Kazım Ağa ''O öyle yenmez diyerek, soyup bana yedirdi'.' Bir yandan da gülüyordu..)
Artık halamın ekonomik sorunu çözülmüştü.. Rahattı.
Ben sık sık uğrardım Hacı Bayram semtinde oturdukları eski Ankara Evine. Çok yardımı olmuştu okurken bana...
Yıllar su gibi akıyordu..Kazım Ağanın çocuğu olmazmış. O peşin söylenmeyen şey, bir süre sonra ufak tatsızlıkların doğmasına neden olsa da , çabuk unutuldu. Fazla konu edildiğini hatırlamıyorum. Ya da bize anlatılacak şeyler değildi..Haberimiz olmuyordu.
1961 Yılında Keçiören'de bir bağ evi alıp oraya taşındılar..İki katlı, betonarme bir ev.. Bahçesi meyve ağaçlarıyla dolu...
İki yıl geçti..
Orta üçüncü sınıfa giderken, oğlu askere gitti.
İnanılmaz çalışkan bir öğrenci. iken ben iki yılıma mal olacak kölelik yıllarım başlayacaktı. Olaylardan ve olacaklardan hiç haberim yoktu..
Necati askere gidince halin kapısına beni diktiler...
Sabah Gazi Lisesi orta kısmına gidiyorum. Öğlen çıkıştan akşam sekize kadar o inanılmaz ayazlarda paltosuz ve eski bir ayakkabı ile tezgahı bekliyorum. Limon ve yumurta satıyorum. 45 yaşımda Artrit hastalığına yakalanmamın sebebi de odur..
Orta okulu bitirip liseye başladım. Birinci ve ikinci sınıflarda kaldım tabi..Derse ayıracak hiç zaman bırakmamışlardı bana..
Akşamları soğuktan yarılmış, kanayan ellerime krem sürüyordu Halam. Sessizce ağladığını çok defa görüyordum..
Yapacak pek bir şeyi de yoktu zavallının...
O askerlik süresi boyunca, ben bir köleydim.
Bitince kölelikten kısmen kurtulabilmiştim.. Daha rahat bir ortam oluşmuştu ama, ücretsiz işçi pek hoşuna gitmişti Kazım Ağanın, bir türlü bırakmıyordu beni...
Ailemin çok yoksul olması da, buna destek verir gibiydi..
Neyse ki zorluğun büyük kısmını atlatmıştım...
Gelen günlerde neler olacaktı..
İşte onların anlatımı da gelecek sefere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder